Bize nefes olan, yaşamamız için gerekenleri sunan, binlerce yıldır bizi bağrına basan gezegenimizin karşı karşıya kaldığı çevresel tehditlere dikkat çekmek için bundan 51 yıl önce özel bir gün icat etmişiz. Garip bir türüz ve anlaşılması zor davranışlarımız var, öyle değil mi…
Daha hazini şu ki; vurdumduymazlığımız neticesinde karşılaştığımız bunca felakete, açlığa, susuzluğa, yıkıma karşın halen Doğa’nın karşısında aciz birer varlık olduğumuzu idrak etmiş değiliz: gözümüzle göremediğimiz bir virüs karşısında geçtiğimiz esas duruştan, elimize geçen küçücük bir fırsatta, eski kibirli alışkanlıklarımıza hızlıca dönebiliyoruz mesela.
Bu küstah halden nasıl kurtulacağız?
Ne tarafa baksak “Doğa ile mücadele” konseptli fikirlerle karşılaşıyor, üzerinde düşünmeden bu fikirlere itibar atfediyor ve her mecrada bunları yaymak için büyük bir çaba gösteriyoruz. Halbuki Doğa bizim karşımızda değil, ona karşı koymaya çalışan biziz.
Kanaatimce belgesellerde bu ayrımı net bir şekilde görmek mümkün: Dünyada Bear Grylls’i bilmeyen azdır, mutlaka internette herhangi bir içerikte karşılaşmışsınızdır.
Onun programları Doğa’ya karşı koymaya ve zorlu şartlarda hayatta kalmaya çalışan insanı konu eder. Programları, bu tip içeriklere ciddi bütçeler ayırabilen büyük medya şirketleri tarafından yayınlanır ve milyonlarca kişi tarafından izlenir, paylaşılır.
Türkiye’de de benzer belgeseller hazırlayan insanlar var. Onlardan biri, Serdar Kılıç’tır ve muhtemelen onu dünyada hatta Türkiye’de pek az insan tanır (umarım yanılıyorumdur).
Onun programlarının teması ise “Doğa’daki insan”dır ve dünya gezegeninin bir parçası olduğumuzu, yaşamımızı binlerce yıl birlikte sürdürdüğümüz Doğa ile yeniden uyumlanmamız gerektiğini hatırlatma gayesi güder. Serdar Kılıç’ın programlarını milyonlarca insan izlemez, tavsiye paylaşımlarında nadiren karşımıza çıkar.
Bu iki farklı yaklaşım bana şunu anlatır: Batı’nın gözünde Doğa; alt edilmesi gereken bir rakip, hatta bazen bir düşman olarak tasvir edilir. Doğu ise Doğa ile bir bütün olduğumuzun farkındadır, kültürlerini de bu anlayışla yoğurmuştur. Batı ben merkezli bakar, Doğu ise bütüncül.
İnsan -şimdilik- evrendeki tek evi için yeni bir yön çizebilecek mi?
Batı’nın son 100 yılda yürüttüğü kültürel emperyalizm o kadar şiddetliydi ki, biz Doğulular da gezegenimize karşı davranışlarımızda Batılılar’ın kibirli ve merhametsiz anlayışına teslim olduk. İlkel dürtülerimize yenilerek gezegenimize çok kötü davrandık, hoyratça harcadık, sorumsuzca tükettik, bencilce davranarak muhtaç olanları görmezden geldik.
Bu yazıyı yazdığım mobil cihazdaki entegre devrenin üretilmesi için 72.000 litre su harcandı örneğin.
Bugün önümüzde iki seçenek var: ya insanlık yaşadıklarından dersler çıkararak kendine çekidüzen verip yeryüzündeki tüm canlılar için sürdürülebilir bir anlayışı benimseyecek yahut eski alışkanlıklarını makyajlayıp bencilce hareket etmeye devam edecek. Hangi tercihin ne tür sonuçlar yaratacağını tahmin etmek zor değil sanırım…
Ben imkan oldukça Serdar Kılıç,Murat Şen,Gelecek Bilimde,Lezzetli Robot Tarifleri gibi kanalları çevremle paylaşmaya çalışıyorum.Çünkü bir aletin restorasyonunu izlemek,kendi projemizi yapmak, doğada insandan ve insan faaliyetlerinden uzak kalmak ya da bunu teşviki bana büyük haz veriyor... Bu sebeple umarım böyle kişiler gelişir ve toplumumuzu aydınlatmaya devam eder. Nice mutlu günlere <3