Yener Ataseven / Ankara
İçinde bulunduğumuz günlerde koronavirüs (Kovid-19) tüm dünyada yaşamın her alanını etkiliyor. Koronavirüs bize şu an yaşadığımız kriz gibi zamanlarda her ülkenin kendine yeterlilik meselesinin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. İşte, bu noktada gıda ihtiyacının karşılanması için tarımsal üretimin kesintisiz devam etmesi son derece önemlidir.
Yaşadığımız bu kriz günlerinde tarım sektörü açısından iki önemli mesele var. Birincisi tarımsal üretimde sürdürülebilirliğin sağlanması ve ikincisi de gıda arz güvenliğinin sağlanması. Alınan ve alınması gereken tüm tedbirler bu iki mesele üzerinden yürütülmelidir.
Tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanmasında en önemli konu özellikle önümüzdeki 2-3 ay sonrasında sofralarımıza gelecek sebzeler için ekim-dikim dönemi için alınacak tedbirlerdir. Tarımsal üretim için çiftçilerimizin kullanması gereken girdilerde (fide, fidan, tohum, kimyasal gübre ve ilaç, sulama, elektrik, yem, mazot vs.) yaşanacak maliyet artışları tarımsal üretimi tehdit edecektir. Bu kriz günlerinde söz konusu bu tehditlerin önlenebilmesi için gerekli tedbirlerin alınması şart.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın (TOB) tarımsal üretimde sürdürülebilirliğin sağlanmasına yönelik attığı adımlar var. Örneğin, TOB hububat, baklagil ve yağlı tohumlu bitkiler gibi stratejik ürünlerde rekolte artışını sağlamak için başlatılan program çerçevesinde 21 ilde üreticilere tohumların %75’i hibe olarak veriyor. Tohum desteğinin verilmesi olumlu olarak değerlendirilebilir, ancak hemen söylemek gerekiyor ki ekilebilir arazilerin üretime kazandırılmasında tek başına tohum desteğinin verilmesi yeterli olmayacaktır. Burada önemli olan nokta tohum ile birlikte mazot, gübre, ilaç gibi girdilerde maliyetleri düşürecek önlemlerin birlikte alınması gerektiğidir.
TOB yazlık arpa, buğday ve kuru fasulye üretimini artırabilmek için Erzurum, Kars, Muş, Erzincan, Sivas ve Kayseri’de hazine arazilerinin tarıma açılacağını duyurmuştur. Hazine arazilerinin tarıma açılması üretim açısından bir nebze olumlu olarak değerlendirilse de bunların yanında üreticilere ait olan ancak üzerinde tarımsal üretim yapılmayan arazilerin de üretime kazandırılması ve tarımdan kopan üreticilerin yeniden tarıma döndürülmesi için çalışmaların yapılması son derece yararlı olacaktır.
Tarımsal üretimde arz zincirinin en önemli halkalarından birisi mevsimlik tarım işçileridir. Zorlu koşullarda ekim-dikim işlerinde çalışan ve tarım ürünlerini hasat eden bu işçiler sayesinde pazarlarda, manavlarda, marketlerde gıda bulabiliyoruz. Dolayısı ile, sektör için bu kadar önemli olan mevsimlik tarım işçileri için de gerekli tedbirlerin alınması son derece önemlidir.Bu konularda gerekli önlemlerin alınması için genelgeler yayınlanmıştır.
Bu genelgelere göre her ilde oluşturulacak bir Komisyon ile; bu işçilerin yola çıkmasından önce gerekli sağlık kontrollerinin yapılması, çadır/konteynır/tesislerdeki yatak mesafelerinin en az 1,5 metre olması, çadır mesafelerinin en az 3 metre olması, sağlık hizmetlerinin verilmesi, bu alanların düzenli olarak dezenfekte edilmesi, hijyen ve koruyucu malzemelere erişiminin sağlanması, gerekli yaşam koşullarının (tuvalet/banyo, içilebilir/kullanılabilir uygun su temininin sağlanması ile katı ve evsel atıkların bertarafı) sağlanması kararlaştırılmıştır.
İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı bir başla genelgede 65 yaş üstü ve 20 yaş altı kişilerin sokağa çıkması yasaklanmıştır. Ancak, Türkiye’de tarımda üreticilerin yaş ortalamasına bakıldığında 55-60 arasında olduğu ve 65 yaş üstü çiftçi sayısının da fazla olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, tarımsal üretiminin sürdürülebilmesinin sekteye uğramaması için İçişleri Bakanlığı’nın ek genelgesi ile 18-20 yaş aralığındaki mevsimlik tarım işçileri bu yasaktan muaf tutulacak. Bunun yanında 65 yaş üstü üreticiler için Türkiye’nin her yerinde olmamakla birlikte “İl Tarımsal Üretim Pandemi Komisyonları” tarafından alınan kararlarla izin verilen yerlerde kolaylıklar sağlanmıştır. Ancak, iller arası farklı uygulamaların olmaması gerektiği bu kolaylığın Türkiye’nin her yerinde olması gerektiği söylenmelidir. Bunların yanında, arıcılar ve göçer hayvancılık yapanlar (1 Mayıs 2020’den sonra izin verilecek) için herhangi bir kısıtlamanın olmadığı da söylenmelidir.
Tarımsal ürünlerin hasadından sonraki aşama bu ürünlerin zamanında ve uygun fiyatla tüketicilere ulaştırılması gelmektedir. Özellikle, döviz kurundaki artışın girdi maliyetlerine yansıması neticesinde tüketiciler pahalı gıda tüketme durumunda kalabilirler. TOB bu konuda hasat edilen ürünlerin pazara arzını sağlayacak ve fiyatların aşırı artmasını önleyecek tedbirlerin alınacağını ifade etmiştir.
Ayrıca, tüketiciler için olumlu olabilecek bir gelişme konu paydaşları tarafından alınan karar neticesinde önümüzdeki yeni hasat dönemine kadar iki ay makarna, un ve bulgurda fiyat artışlarının olmayacağıdır.
Tarımsal ürünlerin satın alınması aşamasında bir başka önemli konu da pazar/satış yerleri ile ilgili önlemlerdir. Bu alanlarda tezgahlar arasında en az 3 metre olması, esnafın kişisel hijyenine dikkat etmesi, tüketicilerin ürünle temas etmemesi, belediyelerin gerekli tedbirleri alması gibi önlemler alınmıştır.
Yaşanılan bu kriz günlerinde tarımsal ürünlerle ilgili bir diğer konu da dış ticareti düzenleyici önlemlerdir. Krizin ilk günlerinde Çin’den gelen tarım ürünleri ile ilgili bir endişe yaşanmıştır, ancak Türkiye’nin Çin’den tarım ve gıda ithalatı çok sınırlı; dolayısı ile bu konuda sorun görünmüyor.
Dışa bağımlı olduğumuz ve ithal etmek zorunda kaldığımız yem hammaddeleri ve yağlı tohumlu bitkiler açısından döviz kuru nedeniyle fiyat artışları yaşanabilir. Bu yönde de tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Yaşanan son gelişmelerden birisi de Avrasya Ekonomik Birliği’nin (Rusya Federasyonu, Kazakistan, Belarus, Kırgızistan, Ermenistan) aldığı son kararlar. Bu çerçevede bazı ürünlerin ihracatının 30 Haziran’a kadar yasaklanması kararlaştırılmıştır. Konuya Türkiye açısından baktığımızda bu ülkelerden en fazla tarım ürünleri ithalatı yaptığımız ülke Rusya’dır. Türkiye buğday ithalatının %80’ini Rusya’dan yapıyor ve ithalatın çok önemli bir bölümü makarna, un ve diğer ürünlerin ihracatı için kullanılıyor. Ancak, yukarıda da ifade edildiği gibi ihracatı yasaklanan ürünler arasında ekmeklik buğday yer almıyor; bu nedenle buğday ithalatı açısından bir sorun yok gibi görünüyor. Ancak; Rusya’dan kepek, ayçiçeği çekirdeği ve soya ithalatı Haziran’a kadar yapılamayacak. Yaşanılan bu gelişmeler tarımda kendine yeterliliğin son derece önemli bir konu olduğunu gösterdi.
Dış ticarete getirilen kısıtlamalardan birisi de limon ihracatının yasaklanması olmuştur. Ticaret Bakanlığı’nın tebliğiyle limon ihracatı TOB’un ön iznine bağlandı.
Tarımsal üretimle bağlantılı olan konulardan birisi de çiftçiler için alınacak ekonomik önlemlerdir. Örneğin Tarım Kredi Kooperatifleri Nisan sonuna kadar tüm icra ve iflas takiplerini durdurmuştur. Ayrıca; gecikmeye giren krediler 90 gün yerine 180 gün bekletilecek, çiftçi sicillerine mücbir sebep notu düşülecek ve Nisan-Mayıs vadeli kredilerin anapara ve faizi 2 ay faizsiz ertelenecektir.
Ziraat Bankası ise düşük faizli yatırım ve işletme kredisi uygulamasına devam edecek, ama bu uygulama zaten Ocak ayında yürürlüğe girdiği için yeni bir önlem değil.
Toprak Mahsulleri Ofisi Mart ayında yaptığı 90 gün vadeli arpa satışını Nisan ayında da yapacak ancak yem fabrikalarına vadeli arpa satışı yapılmayacak. Ayrıca, ekmeklik ve makarnalık buğday satış miktarını artıracak ve ilk defa yapacağı bir uygulama ile yumurta üreticilerine 90 gün vadeli mısır satışında bulunacak.
Ziraat Mühendisleri Odası’nın 7 Nisan 2020 tarihinde yaptığı açıklamaya göre Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 31 Mart 2020 tarihinde, tarımsal amaçlı kiralanan hazine arazilerinden alınacak Nisan, Mayıs ve Haziran ayı kira ödemelerinin 6 ay süreyle ertelendiğini belirtilmiştir.
Yaşadığımız bu kriz günlerinde yetkili mercilerin aldıkları önlemlere ve çalışmalara teşekkür etmeliyiz. Bunun yanında ayrıca eksik kalan yerleri söylememiz de gerekmektedir.
Kısa dönemde de olsa girdi maliyetlerini düşürecek (KDV-ÖTV indirimi, girdi sübvansiyonu vs.) önlemler alınmalı, elektrik borçları ertelenmelidir.
Ziraat Bankası, diğer kamu bankaları ve özel bankalar da çiftçi borçlarını uzun vadeli yapılandırmalı, kredi anapara ve faiz ödemeleri faizsiz ertelenmeli, çiftçilere sıfır faizli kredi vererek sürece katkıda bulunmalıdır.
TOB’un ifade ettiği gibi “siz üretin biz destekleriz” sözü daha vurgulu bir şekilde söylenerek çiftçilerimize güven verecek alım garantisi sağlanmalıdır.
2019 yılı için ödenmesi gereken tarımsal destekler acil bir şekilde tamamlanmalı ve 2020 desteklerinin bir kısmının avans olarak verilmelidir.
Hayvancılıkla ilgili özellikle de süt ve süt ürünleri için gerekli tedbirlerin alınması gereklidir. Bu aşamada, Et ve Süt Kurumu bu yönde gerekli tedbirleri (süt tozuna çevrilmesi) almalıdır.
Önümüzdeki aylarda et-süt ve bunların ürünlerine olan talebin azalması ihtimali nedeniyle arz fazlası hayvanların değerinde alınabilmesi için Et ve Süt Kurumu devreye girmelidir.
Çiftçilerimizin BAĞKUR ve SSK borçları 2020 yılı hasat sezonu sonuna ertelenmelidir.
Kredi Garanti Fonu (KGF) kredileri çiftçileri de kapsamalıdır.
“Tarım ve Orman Bakanlığı COVID-19 Komisyonu” içinde ne yazık ki Ziraat Mühendisi yok, Komisyon’a Ziraat Mühendisinin dahil edilmesi gerekmektedir.
Özellikle Avrupa’da yaygın bir şekilde görülen koronavirüs neticesinde bu ülkelerin gıda ihtiyacında da sorunlar görülebilir. Bu nedenle, Türkiye bir yandan kendine yeterli olacak şekilde gıda üretimine yönelik tedbirler alınmalı diğer yandan da dış ticarette yaşanan gelişmeler izlenerek bu yönde önlemler geliştirilmelidir.
Bu vesile ile tarıma olan bakış açımızda kendimize yetecek bir şekilde tarımsal üretim planlaması ile yerli üretimin artırılmasına yönelik politika değişikliğine gitmemiz gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Son olarak şunları söylemek gerekiyor. Bu kriz günlerinde insanlar her türlü ihtiyacından vazgeçebilir, ama gıdadan vazgeçemez. Duruma bu açıdan bakarak tarım ve gıdanın ne kadar önemli olduğunu anlamamız, anlatmamız ve bu bilinçle tarım politikalarını geliştirmemiz gerekiyor.
Comments